Yaklaşık 17 yıl önce New Jersey’de rock dünyasının tozunu atmaya aday 5 genç birbirlerini tanımadan çeşitli gruplarda bu amaca ulaşmaya çalışıyorlardı. Grubun gelecekteki beyni Jon Bon Jovi, yazdığı sözlere besteler hazırlıyor ve bunları seslendiriyordu. Bu arada çeşitli örnekler kaydedip bunları plak şirketlerine gönderiyordu. Her seferinde değişik gruplarla yaptığı bu kayıtların içinde, 1982’de bir yaz gecesi kaydedilen "Runaway", Bon Jovi’ye plak şirketleriyle kontrat imzalamanın kapılarını açacaktı. Detroit, Denver, Tampa, New York ve Minneapolis gibi kentlerin radyolarında hit olan "Runaway", tanınmamış Jon Bon Jovi’nin biraz hareketlenmesini de sağlamıştı. Hemen bir bar grubu toparlayıp kısa süreli bir turneye çıktı. Bu sıralarda grup, davulda Franke And The Knockout’tan Tico Torres, gitarda ve basta Message’dan sırasıyla Richie Sambora ve Alec John Such ve klavyede Jovi’nin uzun süre birlikte çalıştığı David Bryan ile bir EP doldurdu. Uzun bir ısınma evresinden sonra topluluk bu kadroyla yoluna devam etme kararı aldı. Hemen ardından da 1983 Temmuz’unda Polygram, gruba kontrat için şartları bildiren bir cevap yolladı.

Yaz sonunda, Madison Square Garden’da ZZ Top’un ön grubu olarak sahneye çıktılar. Bu olay onlar için büyük bir başarıydı. Henüz bir şirketle imza söz konusu değildi. Menajerlik işlerini, Jovi’un uzun süreli ve yakın arkadaşı Lance Quinn’e verdiler. Quinn, daha önce Lita Ford ve Talking Heads gibi grup ve santçılarla çalışmış, deneyimli biriydi. 1983 Eylül’ünde topluluk, Doğu kentlerinde Amerika’yı baştan başa turladı. Böylece canlı gösteri deneyimleri de artıyordu. Grubun ilk albümü, "Bon Jovi" adıyla, 1984 Ocak’ında çıktı. "Runaway" ve "She Don’t Know Me" bir anda radyoların gözde parçalarından oluverdi. Listelerde ise İlk 40’a girme başarısını gösterdi. Daha sonra "Amerika’nın En Çok Çalışan Grubu" ünvanı ile bir bar turnesine çıktılar. Turnenin sonunda Scorpions’un ön grubu oldular. Yaz sonu ilk altın plaklarını aldılar. Alır almaz da, Scorpions ve Whitesnake’in ortak turnesi Super Rock Tour’un konuk grubu olarak Japonya’ya gittiler. Kış başlarken, İngiltere ve Avrupa’ya Kiss’in ön grubu olarak ayak bastılar. Yılın sonunda, albümleri Billboard listesinde 43’üncüydü. Creem dergisinin ilk 10’unda yer alan grubun "Bon Jovi" isimli bu ilk albümü, Kerrang tarafından "Yılın En İyi Yeni Albümü" seçildi. Topluluk Japonya’da ise "Yılın Grubu" ödülünü aldı. 1985 Nisan’ında ikinci albümleri "7800 Fahrenheit" geldi. Albümden üç parça birden ilk 100’e girmişti. Listelerde bir yıldan fazla tutunmayı başaran bu albümle grup, kısa bir süre içinde, bir altın plak daha kazandı. Bon Jovi’nin başarısının arkasındaki temel etken, durmaksızın süren turneleriydi. Japonya, Kanada, Avrupa ve Amerika’da iki yılı biraz aşan bir süre içinde 450’den fazla konser vermişlerdi. 1986’nın Ocak’ında üçüncü albümlerinin çalışmalarına başlayan gruptan Jon ve Richie, Richie’nin annesinin evinde 30’dan fazla parça yaptılar. Çalışmaları hızlandıran bu gelişme sonrasında, yapımcılığını, Loverboy’un da yapımcısı olan Bruce Fairbaim’in üstlendiği "Slippery When Wet" albümü, Kanada’da dokuz haftada dolduruldu ve 16 Ağustos 1986’da piyasaya çıktı. Ancak topluluk, bir ay önce "Dünya’nın En çok Çalışan Grubu" ünvanıyla turne için yollara düşmüştü bile... Önce Kanada’da Judas Priest’in ön grubu olarak sahne aldılar. Ardından Japonya ve Avrupa’da tek başlarına çaldılar. Monsters of Rock festivali kapsamında Almanya’ya gittiler. Eylül’de Amerika’ya dönerek, albümden kazandıkları altın ve platin plak ödüllerini aldılar. Ekim’in ilk haftasında, Amerika’da albüm 1 numaraydı ve 8 hafta orada kaldı. Albüm’ün ilk 45’liği "You Give Love A Bad Name" bir numaraya yükseldi, ardından "Living On A Prayer" bir numara oldu ve dört hafta orada kaldı... Juke Box Association of America tarafından, "Yılın Şarkısı" ve "Yılın En Çok Çalınan Parçası" ödüllerini aldı. "Wanted Dead or Alive", MTV’nin ilk 10 sıralamasına girdi ve uzun süre bir numarada kaldı. 1987 Nisan’ında, bir önceki albümleri "7800 Fahrenheit" platin plak ödülü aldı. "Slippery When Wet", sadece Amerika’da 5 ayda 5 milyon sattı. 1987 yılında bir başka Amerika turnesine çıkan topluluk, 135 kapalı gişe konserde 2 milyon kişiye çaldı. Birçok ünlü grup ve elemanları ile, konserlerde birlikte gösteriler yaptılar. Journey, Van Halen, Kiss, Cheap Trick, Def Leppard, Little Steven, Ted Nugent ve Mötley Crüe bunlardan bazılarıydı. Yine 1987 Ağustos’unda İngiltere’de Monsters of Rock festivaline as grup olarak çıktılar. Ağustos sonunda, çıkışının birinci yılında, "Slippery When Wet", sekizinci platin plağını da aldı. Turne ise Avustralya’da devam etti. Grup burada da bir numara idi ve beş platin plak almıştı. Buradan Japonya’ya geçtiler, Budokan’da beş gece kapalıgişe çaldılar. Turne, 1987’nin Ekim ayında, Hawai’de son buldu. Grup hiç zaman kaybetmeden Amerika’ya döndü. 30 parçalık yeni repertuarlarından seçtikleri 11 parça ile dördüncü albümleri "New Jersey"i yaptılar. 1988 Eylül’ünde albüm tüm dünyada yayınlandı. Amerika’daki tanıtımı ise 18 Ağustos’ta uydu aracılığıyla gerçekleştirilen bir basın toplantısı ile yapıldı. Bu albümün bir özelliği de, "Sovyet Melodia" ismi altında çıktığı Sovyetler Birliği’nde yayınlanan ilk Amerikan rock albümü olmasıydı. Turnenin bitimi ile, albümün kaydı arasında sadece üç gün dinlenebilmişlerdi. Buna rağmen bir turneye daha çıktılar. Artık herşeyin mekanikleşmeye başladığını düşünen grup elemanları bir süre dinlenerek kaybolmaya başladığına inandıkları eski duygusal yoğunluklarına tekrar ulaşmak istiyorlardı. Turnenin sonunda, dokuz milyonluk satış yapan albümün başarısı ile topluluk köşesine çekildi. Bon Jovi ve Richie Sambora’nın solo çalışmalarının yayınlanması ile olmazsa olmaz "grup dağılıyor" dedikoduları yayılmaya başladı. Ta ki son albümlerinden dört yıl sonra, 2 Kasım 1992’de beşinci albümleri "Keep the Faith" piyasaya çıkıncaya dek. Albümden çıkan 45’likler "Keep the Faith" ve "Bed of Roses", listelerde hızla yükselmeye başladı. Albümün yanısıra "Keep the Faith: An Evening With Bon Jovi" adını taşıyan bir de video kaset de yayınlandı. Topluluk 8 Şubat 1993’te son turnelerinden üç yıl sonra, yine kapalı gişe çaldıkları yeni dünya turnesine çıktı. Bir durağı da İstanbul, Türkiye olan bu turnede gidilecek yerlerin sayısı her zamankinden fazlaydı. ABD, Kanada, Avrupa, Japonya, Avustralya, Meksika, Güney Amerika, Uzak Doğu ve Güney Doğu Asya programlarında idi. Bon Jovi unutulmaya başlayan ismini eski günlerdeki durumuna döndürmek istiyordu. Grup sonraki yıllarda, eski heyecan ve ilgiyi tekrar toplamak için bir dizi çalışma yaptı. 1994’te toplama albümleri "The Best of Bon Jovi: Cross Road", 1995’te ise, daha önce yayınlanmayan şarkılarla, "These Days" geldi. Ancak tüm bunlara rağmen, topluluğun birlikte eskisi kadarçalışmadığı belliydi. Bunun bir sebebi de Jon Bon Jovi’nin sinema sektöründeki denemeleriydi. 1995’te Whoopi Goldberg ile birlikte "Moonlight and Valentino"da, 1996’da "The Leading Man"de, 1997’de ise 45 dakikalık bir film olan "Destination Anywhere"de başrol oynayan Jon Bon Jovi, 1998’e gelindiğinde beş film birden çekti: "Homegrown", "Little City", "No Looking Back(Long Time, Nothing New)", "Love Hurts" ve "Row Your Boat". Şu sıralar müzik kayıtlarına yeniden başlayan Bon Jovi, beyazperde ve stüdyo çalışmalarını birarada yürütmek istiyor gibi...

Bon Jovi, yeni çıkan "Sex Sells" albümünün yanısıra "U-571" filmiyle de meşgul. On yılda beş albüm yapan, sonuncusu dışında toplam 35 milyonun üzerinde bir satış rakamına erişen, yeryüzünde basmadık toprak bırakmayan grubu ticari olarak etiketlendirmek yanlış olur. Çünkü yapısı, yüzeysel değildir. Bon Jovi, kolay ve zevkle izlenen üst yapısının ardında, müziği alt yapıda geliştirir ve armonik oyunlarla süsler. Bon Jovi’nin milyonlar satmasının, kalıcı olmasının ve aldığı sayısız platin plakların sırrı da burada saklıdır.