Madonna 8 Ağustos 1958’de ABD’de dünyaya geldi. O dönemlerde sık raslanan bir şekilde İtalyan aile kazançlarını biriktirmişler ve buraya göç etmişlerdi. Düşük maaşıyla sekiz çocuğa bakmak durumunda kalan baba Ciccone araba fabrikasında çalışıyordu. Madonna, en büyük kardeşti, iki kız, beş erkek çocuk daha vardı. Henüz altı yaşındayken, kardeşlerinin bakımında da zoraki bir sorumluluk üstlendi, zira anneleri göğüs kanserinden yaşama veda etmişti. Ciccone’ler sık sık yer değiştirdi, nihayetinde 1965 yılında bir Katolik Okulu’na yazılan Madonna orada müzikle, piyano ve dansla tanıştı. Zeki ve yaramaz bir öğrenci oldu.

14 yaşına geldiğinde 1972’de babasının ikinci evlilik kararı karşısında yapacak çok da birşeyi yoktu. Onu oldukça mutsuz eden bu gelişmeden sonra yeni anne Jane’e alışmakta epey güçlük çekti. Her ne kadar babası ve Jane ondan "anne" diye bahsetmesini isteseler de o bunu yapmakta zorlandığını söylüyor. Aile daha sonra Rochester şehrine taşındı, Madonna da liseye burda devam etti. Ponpon kız ekibinde olduğunu duymak herhalde kimseyi şaşırtmaz. 1976’ye gelindiğinde Michigan Üniversitesi’ne yazılarak burada dans eğitimi aldı. 20 yaşına geldiğinde New York’a ailesinden uzakta neler yapabileceğini görmeye gitti. Tüm parası yalnızca 35 dolardı.

Genç Ciccone, gençlik yıllarını, kendini müziğe ve dansa adayarak geçirecekti. 1978 yılında New York’a temelli taşındı, ve koreograf Alvin Ailey ile tanışarak çalışmalarını daha bir profesyonel seviyeye taşıdı, bunun yanı sıra hayatını sürdürebilmek için modellik de yapıyordu. Ailey, başarılı öğrencilere burs da sağlıyordu, Madonna da bu imkandan faydalandı. “Dunkin Donuts"da yarım günlük bir işe girerek geçimini sağlamaya çalıştı. Gündüzleri kursa gidiyor, akşamları ve geceleri ise çörekçide çalışıyordu.

İki yıl sonra Paris’e gitti, Français Patrick Hernandez’in başrolünü üstlendiği bir gösteride çalışmaya başladı. Sanatçının ünlü "Born to Be Alive" parçasının dans gösterilerinde görev alacak iki erkek ve iki bayan dansçı arasına seçilerek Fransa turnesine çıktılar. Burada tanıştığı Dan Gilroy ile tekrar New York’a dönerek bir müzik grubu kurdu ve Breakfast Club’da sahne almaya başladı. Grupta bateri çalan ve geri vokalistlik yapan Madonna, yaptığı işten memnun değildi. Gruptan ayrılarak Steve Ray ile "club" tarzı parçalar yaparak Seymour Stein’in şirketi Sire Records ile bir anlaşma imzalama fırsatı buldu. "La Danceteria"da geceleri çıkmaya başlamıştı. Bu büyülü yerde tanıştığı yapımcı Mark Kamins ile "Everybody" adlı parçayı kaydetti, ve şarkı 1982 yılında Amerika’da "klüp" listelerinde 1 numaraya kadar yükseldi. Bu başarının ardından şansını pop müzik piyasasında deneyen Madonna, 1983 yılında "Everybody" ile Amerika İlk 20 listelerine girmeyi başardı ve adını Avrupa’da da duyurma imkanı buldu. Yapımcı Camille Barone her ne kadar onu bir rock yıldızı yapmak istese de Madonna buna karşı çıktı. "Everybody"yi "Burning Up" izledi. Daha sonra "Madonna" albümü geldi. Tarihler 24 Eylül 1984’ü gösterdiğinde En İyi Klip dalında müzik Oskar’ı için yarışıyordu. Ama "Borderline" ile yarışan Madonna’nın alamadığı birincilik ödülünü "Eurythmics"in "Sweet Dreams" elde etti.


1984 yılında "Like A Virgin"i kaydetti ve albüm 11 hafta üst üste ABD İlk 20 listelerinde 1 numarada kaldı. Albümün diğer 45’likleri de başarılı olunca, Madonna Avrupa ve Amerika’da bir yıldız haline geldi. Tarzı milyonlarca genç kız tarafından taklit edilmeye başlandı, pop kültürünün bir simgesi haline geldi, tam anlamıyla bir yıldız...

1985-87 yılları arasında peş peşe gelen başarılı kırkbeşliklerle pop müzik piyasasındaki yerine iyice sağlamlaştırdı. "Into The Groove", "Dress You Up", "Live To Hell", "Papa Don’t Preach", "True Blue", "Open Your Heart", "La Isla Bonita", "Who’s That Girl", "Causing A Commoison" gibi parçalar uzun süre listelerde 1 numarada kaldı. 1985’te 22.000 satış rakamına ulaştı.

Madonnafilm kariyerine, "A Certain Sacrifice"da küçük bir rol alarak başladı, pek başarılı olamadı. Daha sonra, "Desperately Seeking Susan"daki başrolüyle, sinema endüstrisine tam olarak adımını atmış oldu. Bir sonraki sene, eski eşi Sean Penn ile "Shanghai Surprise"da rol aldı. Ancak filmden sonra, geçimsizlik nedeniyle Penn ile yollarını ayırdı. 1988’de Madonna hep yapmak istediği bir şeye daha kavuştu, tiyatro sahnesinde görev aldı. David Mamet’in "Speed The Plow” isimli oyunuyla oldukça ses getiren Madonna’nın 20 milyondan fazla satan “True Blue” isimli albümü de bir yandan ortalığı kasıp kavuruyordu.

1989 yılında tekrar müzik dünyasına dönen Madonna, "Like A Prayer" için çektiği kliple Vatikan’ı karşısına aldı ve gelişen olayların ardından, Pepsi firması, Madonna’yla imzaladığı sponsorluk anlaşmasına son verdi.

1990 yılında Warren Beatty ile "Dick Tracy"de rol aldı ve film için yaptığı müzik albümü çalışması ile hem sinema hem de müzik dünyasındaki dev adımlarına yenilerini eklemiş oldu.

1990’ların başlarında "Vogue", "Hanky Panky", "Justify My Love", "Rescue Me" ve "This Used To Be My Playground" ile başarılı ilerleyişini sürdürdü. Durdurulamaz yükselişi sayesinde Time-Warner ile çalışma fırsatını yakaladı, ve şirketle albüm, film ve kitaplarının yayınlanmasını garanti eden bir anlaşma imzaladı.

Yapılan anlaşmanın ardından, "Sex" adlı kitabı uzun süre en çok satanlar listesinde yer aldı. Kitabın yayınlanmasından kısa bir süre sonra çıkardığı "Erotica", pop müzik listelerine 1 numaradan girdi.

1994’te çıkardığı "Bedtime Stories" ile başarısını sürdürdü, ve albümle tekrar 1 numaraya yerleşti. 1995’teki toplama çalışması "Something To Remember" da müzikseverlerin gönlünü "You’ll See" ile tekrar fethetti. Bir yıllık bir aranın ardından "Evita"daki Eva Peron rolüyle beyazperdeye müthiş bir dönüş yaptı. Film müzikleri arasındaki "Don’t Cry For Me Argentina" ile yine büyük ticari başarı yakaladı.

Bir süre dinlenen Madonna, müzik dünyasına 1998 yılında "Ray Of Light" ile geri döndü. Albümündeki tarz değişikliği ilk başta pek çok dinleyiciyi şaşırtsa da, kısa sürede benimsendi ve peşpeşe çıkan "Ray Of Light", "Substitute For Love", "Nothing Really Matters", "Beautiful Stranger", "The Power Of Goodbye" gibi single çalışmaların başarısı, Madonna’nın müzik dünyasının kraliçesi olduğunu bir kez daha gösterirken, tarz değişikliklerinin kalitesine etki etmeyeceğini de kanıtlamış oldu. "Ray Of Light"in sekiz milyon sattığını da ekleyelim. Uzun bir aradan sonra gelen "Music" isimli çalışma ve "American Life" da (Müzik Kutusu’nda albüm tanıtımını okuyabilirsiniz) Madonna’nın ilerleyen yaşına rağmen enerjisinden bir şey kaybetmediğini göstermesi açısından önemli.

1998 yılında "The Next Best Thing"de rol aldı ve film için bir de film müziği albümü kaydetti. Albümün ilk kırkbeşliği "American Pie"ın yorumlamasıydı. Albümün yayınlanmasından kısa bir süre önce 11 Ağustos 2000’de bir kız çocuğu dünyaya getiren Madonna, aynı yılın 22 Aralık tarihinde ünlü yönetmen Guy Ritchie ile dünya evine girdi, çocukları Rocco Ritchie doğdu. Madonna’nın bir de önceki beraberliğinden olan kızı var. Babası Carlos Leon’un ismi hiçbir zaman pek ön plana çıkmadı. Madonna’nın çocukları için yazdığını söylediği çocuk kitaplarına inanılmaz talep var, "İngiliz Gülleri" ismini taşıyan bir tanesi 2003 eylülünde raflardaki yerini aldı.

Son zamanlarda yorgun olduğunu sık sık söyleyen Madonna artık eskisi gibi sahne gösterilerinde bulunamayacağını kabul ediyor. Hergösteriden sonra yorgun düştüğünü ve sağlık durumunun kendisini sınırladığını belirtiyor.