Ankara Devlet Operası sanatçısı Tuncay Kurtoğlu, 5'ncisi düzenlenen İstanbul Opera Festivali'nde iki temsilde (Atilla ve Saraydan Kız Kaçırma) rol aldı. Bu yılın konseptinin Türklerle ilgili operalar olduğunu anlatan Kurtoğlu'yla operayı halka yaklaştırmanın yollarını konuştuk.


Operayla yolunuz nasıl kesişti?
Ankara ’dayken çok sesli korolarda şarkı söylüyordum. Oradaki müzik hocam beni Cumhurbaşkanlığı senfoni orkestrasının bir konserine götürmüştü ve çok etkilendiğimi hatırlıyorum. Lise yıllarında o öğretmenimin beni yönlendirmesiyle Gazi Üniversitesi Müzik Bölümü’ne girdim. Müzik bölümünün birinci yılında bir arkadaşım Opera sınavlarının açıldığını söyledi ve ona girip kazandım. Opera bölümünü kazanana kadar operaya yakın değildim. 19 yaşında o bölüme girdikten sonra operayı tanıdım ve tanıdıkça da sevdim.
Operayla ilgili önyargınız var mıydı?Televizyonda izlediğiniz zaman bir soğukluk vardı. Opera sanatı televizyondan değil canlı izleyince çok etkileyici oluyor. Kazanınca opera nasıl bir şey acaba diye düşünürken girdikten sonra uçsuz bucaksız bir alanla tanıştım.
Operacıların zor bir eğitim aldığı söylenir doğru mu?Ben bu görüşe katılmıyorum. Herkes bir üniversite okuyor bizim işte de eğer yetenekliysen rahatça okuyorsun. Diğer mesleklere göre daha zor ya da daha kolay değil.
Bu seneki Opera Festivali’ndeki operalar neye göre belirlendi?Bu yıl İstanbul Opera Festivali’nin teması Türkler üzerine yazılmış operalar. ‘Attila’, ‘Saraydan Kız Kaçırma’ gibi pek çok eser oynanıyor. Biz Türkler operaya uzak gibi görünüyoruz. Ama aslında Türklerle ilgili yazılmış onlarca eser var. Her yıl festivale yeni oyunlar geliyor ancak şimdiye kadar her yıl oynanan ‘Saraydan Kız Kaçırma’ gibi örnekler de var.
Bu yıl opera festivalindeki oyunlara baktığımızda Osmanlı döneminden ya da eski Türklerin konu alındığını görüyoruz. Bu seçkide iktidarın politikalarının etkisi oluyor mu?Ben bunun biraz öze dönüş olduğunu düşünüyorum. Türkiye ’deki insanları operaya yaklaştırmak için böyle eserler seçiliyor. Bence geç kalmış bir durum bile denilebilir. Pek çok besteci Türklerden etkilenmiş ve operalar yazmış bizim de bunları sahneye koymamız gerekir.
Türkçe opera genelde alışmadığımız ve garipsediğimiz bir şey. Sizce bu garipsemenin sebebi nedir?Ben de sevmiyorum doğrusu. Operalarda çok ayrıntılı konular anlatılmaz orada önemli olan müziktir. Üst yazı olduktan sonra eseri orijinalinden dinlemek çok önemli. Çeviri eserler sanatsal kayba uğruyor dinleyicinin de garipsemesi bu yüzden.
Operanın Türkiye dinleyicisine yeterince ulaşabildiğini düşünüyor musunuz?
Operaya, operanın anlaşılması için gereken önem verilmiyor. Popçu, arabeskçi bir şekilde geniş kitlelere kendilerini ifade edebiliyorken opera yeterince kesime ulaşamıyor. Basın yoluyla ya da konser salonu açarak daha çok insana ulaşsa eminim opera daha iyi anlaşılacaktır. Bu hem bizim çalışmalarımız hem de devletin politikalarıyla alakalı. İnsanlara bir kere olsun temas etmeniz gerekiyor. Sonra tercih onların. Ben Anadolu’da nereye gittiysem müthiş bir ilgiyle karşılandım. Salonlarımız ful. Toplamda altı şehirde opera binamız var bu sayı çok az. Keşke her şehirde olsa. Bir kemanla bir piyanoyla da olsa oralarda söylemek lazım. Ben Türkiye’de doğup büyümüş bir insanım ben operayı sevdiysem herkes sever. Rock, pop, metal bunların hepsi Batı’dan gelme opera da iyi tanıtılsa bu müzikler kadar sevilip benimsenebilir. Böyle baktığımızda operanın rock’tan ne farklı var?
Bu konuyla ilgili “Bayburt Bayburt olalı böyle eziyet görmedi” diye bir espri anlatılır, insanlar ilgi gösteriyor mu?Operayı tanıtmanın yolları var. Biz arkadaşlarımla operayla ilk kez tanışacak yerlere gittiğimiz zaman ilk yarıda operanın en çarpıcı en sevilen eserlerinden kostümlü renkli işler sergiliyoruz. İkinci yarada türkülerimizi söylüyoruz. İnanılmaz beğeniyor. Ancak ben orada direk ağır ve sıkıcı bir opera koysam insanlar sevmezler.
Operada alternatif gençlerin ilgisini çekecek farklı temalara değinen işler yapmak mümkün değil mi?Operanın çok kalabalık bir kadrosu var o kadroyu devlet desteği olmadan bir araya getirmek imkansız. Ancak elbette ki operada her konu işlenebilir. Avrupa’da bu tarz alternatif işler görüyoruz.
AKM’nin akıbeti ile ilgili sizlerin bir bilgisi var mı?
AKM hepimizin derin bir yarası. Tadilat yapılıp geri verilecek dendi ancak yıllardır salonumuzu geri alamadık. Orası bu sözlerle verilmemişti. İstanbul’un en büyük operasından bu kadar yıldır mahrum kalması çok üzücü.
İstanbul Opera Festivali kapsamında bugün saat 20.00’de Cemal Reşit Rey’in ‘Lüküs Hayat ’ operası (Mersin Devlet Opera ve Balesi) Bakırköy Leyla Gencer Opera Sahnesi’nde izlenebilir. Denizbank’ın sponsorluğunda düzenlenen festival, yarın saat 20.00’de Zorlu Center PSM’deki Dmitri Hvorostovsky Gala Konseri’yle (İstanbul Devlet Opera ve Balesi Orkestrası, şef Constantine Orbelian, soprano: Ana Maria Martinez) sona erecek.