“Ayrılma saati geldi, ve kendi yollarımıza gidiyoruz—ben ölmeye, siz yaşamaya.
Hangisinin daha iyi olduğunu yalnızca Tanrı bilir.”
…söyledikleri arasında gerçek tek bir sözcük bile yok; ama benden yalnızca gerçeği işiteceksiniz. Gene de, Atinalılar, onlarınki gibi güzel sözlerle ve deyimlerle süslenmiş bir konuşma biçiminde değil. Hayır, hiç de değil; benden duyacaklarınız dosdoğru o anda aklıma gelen sözler ve uslamlamalar olacaktır; çünkü söylediklerimin haklılığına inanıyorum. Aslında, benim gibi yaşlı bir insana sizlerin karşısına sözlerini hoş göstermeye çabalayan genç bir söylevci gibi çıkmak yakışmaz…
Sokrates’in Savunmasındaki dile getirdiği ilk nokta; yapılan suçlamaların içeriğinin tamamen yalanla dolu ve süslü sözlerle örtülerek aktarıldığı ve kendisinin bunun karşısında söyleyeceği tüm sözlerin sade, halk içinden, halk ağzıyla, doğruluğundan şüphe edilmeyecek derecede gerçek olacağıdır. Ardından onlarla mutlak ayrılık içinde olduğunu söyler.
Lütfen tarzıma aldırmayın, iyi olabilir ya da olmayabilir; ama yalnızca sözlerimin haklı olup olmadığını düşünün ve yalnızca bunu dikkate alın. Çünkü yargıcın erdemi budur, tıpkı konuşmacının erdeminin gerçeği söylemek olması gibi.
Yargılanma sürecinde artık iki taraf vardır. Savunmadaki ilk mantık bunun üzerine kuruludur.
Yargılayan (ya da yargılayanlar) ve konuşan savunma tarafı. Sokrates erdemi konuşmacıya verir. Çünkü sözlerinin haklılığı üzerine durulmayacak bir yargılamadan emindir, Atinalıları muhatap alır ve derdini onlara anlatmaya çalışır.
Gölgelerle savaşmak zorundadır, çünkü, kıskançlık ve çekememezlik içinde olanların tümü duyumlar sonrasında suçlama yapmışlar ve ortada yoklardır. Ne olursa olsun Tanrının istediği olacağını söyler, ve şimdi yasaya boyun eğmeli ve savunmamı yapmalıyım, diye ekleyerek savunmasına geçer.
Savunmada iftiraları dile getirir ve ardından çürütür. Eğitim için para almadığını ama verdiği örneklerle bunun aslında mümkün olduğunu, birtakım insanların ikna kabiliyetiyle bunu başarabileceğine inandığını söyler.
insan bilgeliği sahip olduğu şeyin bu tür bir bilgelik olduğunu söyleyerek savunmaya geçer.
Uzun bir süre ne demek istediğini düşünüp durdum ve sonunda soruyu bir denemeden geçirecek şu yöntemi buldum. Düşündüm ki eğer kendimden daha bilge birini bulabilirsem, rahibeye elimde onu çürüten bir kanıtla gidebilir ve ona ”İşte benden daha bilge bir insan, ama sen benim en bilge olduğumu söylemiştin” diyebilirdim.
Savunmada en can alıcı nokta suçlamaların çıkış noktası ve ardından da kendinin de tanrı sözü olduğundan buna inanması ama yine de başka bir bilge aramaya çıkmasından oluşur.
Arayış içinde çeşitli denemeler yapar ve en ünlülerin yetersiz kafalar olduğu sonucuna ulaşır. Daha az ilgi görenlerde daha fazla bilgelik görür. Politikacılar ve şairlere gittiğinde bilgeliğinin onlardan fazla olduğunu anlayarak onlardan uzaklaşır. Zanaatkarlara sıra gelir. Kendinden üstün olabileceklerine inanarak yaklaşınca bildikleri dışında eksikliklerini de görür ve bilmediğini bilen olarak kendi durumunu daha üstün görür.
Aranızdan en bilgesi, ey insanlar, Sokrates gibi gerçekte bilgeliğinin hiçbir değerinin olmadığını bilendir.” Sözü yayılmaya başlayınca ve , başkaları da özellikle gençler de sorgulamaya başlayınca sorular çoğalınca Meletos ve Anitus ve Likon’un da suçlamaları başlar. Çünkü bilmediği bilmek erdeminden yoksundurlar ve eksik olduklarını kabul etmek istemezler.
Buraya kadar Sokrates in savunmasının birinci kısmındaki suçlayıcılara karşı yaptığı savunma değerlendirilmiştir.
Kısaca söylemek gerekirse
Gerçeklik
İftira edenlerle arsında kesin ayrılık
Arayış
Bilge olduğunu kabul
Bilmediğini bilmenin erdemini keşif ve aktarış
Son olarak da gerçek erdem sahibinin tanrı olduğunu dile getiriş
Savunmanın temel noktalarıdır.
Savunmanın ikinci kısmının değerlendirilmesi:
Meletos ;Sokrates suçludur, çünkü gençliği yozlaştırır ve devletin inandığı tanrılara değil, ama bunların yerine başka tinsel varlıklara inanır, der. Sokrates adım adım soru cevap yöntemiyle bu iftirayı yalanlar.
Sokrates, ideallerinden dönmemekte kararlıdır. O, asla Tanrı dışında kimseye boyun eğmez. Hakkında atılan iftiralar hep asılsızdır. Sokrates’in sürekli öğrencileri olmadığı gibi ma*lı mülkü de yoktur. O dünya hayatına önem vermeyen bilge birisidir. Yargıçları yumuşatmak amacıyla asla mahkemeye ailesini ve çocuklarını getirmez. Karan, tamamıyla yargıçların iradeleri elinde olan Tanrı’ya bırakır.
Sokrates, mahkemece suçlu görülür. O bunu beklemek*tedir ve hemen hiç tepki göstermez. O, herkesten farklı bir ki*şidir. İnsanların geneli gibi makama, mevkiye, dünya ha*yatına hiç önem vermemiştir ki şimdi üzülsün, insanlara, hep ahlakı, erdemi öğütlemiştir. Böyle bir insana ancak devletin hesabına çalıştığı için ödül verilmelidir. Mahkeme, para ce*zası vermez; çünkü parası yoktur. Sürgün etmez; çünkü sür*güne gittiği yerlerde yine halkı yönlendirecektir. Sonunda ölüm cezası verilir. 0, ölüm cezasına rağmen başkaları gibi ağ*layıp sızlamamıştır. Yaptığı hiçbir şeyden dolayı pişmanlık duymaz. Platon’a göre Sokrates’in öldürülmesi İçin oy kullananlar çok acı çekecektir. Kurtulması için oy kullananlar ise gerçek birer yargıçtır.
Sokrates’e göre ölüm bir ceza değildir. Sadece bir yolcu*luktur. Ayrıca öteki dünyada soru sormak yüzünden mahkûm edilme tehlikesi de yoktur. Sokrates, Atinalılardan son bir şey diler: Çocukları erdemden, doğruluktan ayrılırsa kendisinin Atinalılara gösterdiği gibi onlara yol göstersinler. Çocukları kendilerine fazla değer verir ve bu dünyada bir hiç olduk*larını unuturlarsa onları azarlamalarını ister Atinalılardan.
Sokrates, idam esnasında ölüme giderken yargıçlar da hayata giderler. Ancak Platon’a göre, bunların hangisinin daha güzel ve doğru olduğunu ancak Tanrı bilir.
Son söz olarak Sokrates in savunması özgürlük, doğruluk, bilmediğini bilmenin erdemi, sahte bilgelerin yalanları, düşünerek yaşamanın ve etrafına düşünmenin yaşamak için temel oluşturduğu bilincinin yayılması, sonunda ölüm olsa bile doğruluktan ayrılmaya ve mutsuz olmaya değmeyecek bir tek yaşama sahip olduğumuz bilinmesi üzerine kuruludur.
Sokrates ın son sözleriyle tamamlayalım. Umarım düşündüğünü söylemek ve bilmek üzerine ufuk açıcı olur. Eşiğin ölüm olduğunun bilincini uyandırır,
‘’Şimdi size, beni ölüme mahkum etmiş olan sizlere, bir kehanette bulunup bundan sonra ne olacağını bildirmek istiyorum; malum, ben insanların kehanette en yakın oldukları konuma erişmiş bulunuyorum: yani ölüme. Dolayısıyla beni ölüme havale etmiş olan sizleri, ben ölür ölmez, tanrı inandırsın ki, bana verdiğinizden çok daha sert olan bir ceza bekliyor. Bundan sonra hayatınızı yönlendirişinizin hesabını vermekten kurtulacağınızı sandığınız için böyle davrandınız; ama umduğunuzdan bambaşka şeyler gelecek başınıza diyorum size; sizden hesap soracak olan ve şimdiye kadar öne çıkmalarına engel olduğum için hiç bir şey fark etmediğiniz çok kimse gelecek.
Ve ne kadar gençseler o kadar inatçı ve ısrarcı olacaklar ve sizler buna çok daha fazla öfkeleneceksiniz. Doğru yaşamadığınız için insanları öldürerek suçlanmaları önleyebileceğinize inanıyorsanız, yanlış hüküm veriyorsunuz demektir; çünkü bu tarz bir temizlenme gerçekleşmesi tamamen imkansız bir temizlenmedir ve güzel değildir; daha güzel ve kolayı, başkalarını rahatsız etmeyen ve mümkün olduğu kadar iyi olacak şekilde kendini yükselten temizlenmedir. İşte beni mahkum etmiş olan sizlere ölmeden söyleyeceklerim bunlardır ve sizlere veda ediyorum’’
Sokrates